Ertuğrul ile Dinazor Avı & MTA Tabiat Tarihi Müzesi

Bu haftasonu babasına "ama çok istiyoruuum" diye miyavlayınca Ertuğrul'a verilen sözümüzü tutup dinozorları ziyaret ettik; şimdi bazıları içinden yine diyecek ki "yahu ne anlasın bit kadar çocuk müzeden!". Ben kendim de merakı her zaman desteklenen bir çocukluk geçirip, şehir çocuğu olmama rağmen hayvan ve bitkilerle haşır neşir büyüdüm. Topladığım taşlar, tohumlar anneciğimin korkulu rüyası idi, zira cebimde unutup çamaşır makinesi bozmuşluğum var ;) Her gün 40-50 çocuk muayene edip nörogelişim sorgusu yapan bir anne olarak kendi yaramazımın etrafındaki çeşitliliği keşfetmesini teşvik etmek istiyorum. Merak etsin, sorsun (ki bunu bizi bezdirecek kadar yapıyor artık), fikir yürütsün,  karıştırsın, motor becerileri gelişsin ve yaşayarak öğrensin. Ankara merkez gibi bir yerde bunu yapacak neresi var? Bence doğa tarihi müzesi bulunmaz nimet...
Artık dinozorların yumurtadan çıktığını ve çoook zaman önce yok olduklarını, kaplumbağaların yavrularının da yumurtadan çıktığını, dünyamızın topa benzediğini, hayvanların içinde kemik diye birşeyin olduğunu biliyoruz mesela :)
Yörüngeden çıkaramadık :)
MTA Maden Tetkik Arama Enstitüsü adı ile Atatürk'ün isteği ile 1935 yılında kurulmuş. Bu tarih itibari ile yurt içi ve yurt dışı kaynaklı koleksiyonlar oluşturulmuş ve 1968'de ülkemizin ilk Tabiat Tarihi Müzesi kurulmuş. Ben de yıllar yıllar evvel Sarar İlkokulu'na giderken okul gezisi ile bu müzeye gitmiş ve özellikle mineraller ve süs taşlarına hayran kalmıştım. Bu defa da oğlumla gelmek kısmet oldu...
Müze binası 2003'te yenilenmiş, belki "Wien Naturhistorisches Museum" kadar etkileyici değil ama burnumuzun dibinde ve gayet güzel düzenlenmiş, kesinlikle bir gününüzü hak ediyor.
Pazartesi hariç her gün 09:00-17:00 arası açık ve giriş ücretsiz. Ayrıca MTA'nın bahçesinde yürüyüş yapabilir, oradaki ufak kafeteryada bir şeyler atıştırabilirsiniz. Zira biz müze çıkışı top oynadık, kozalak topladık. Müzenin yeri de çok kolay, Çukurambar'a giderken sağa Öğretmenler Caddesi'ne dönüp ilerleyince giriş önünüze çıkıyor.
Müze bahçesine Oviraptor, Paraceratherium, T-Rex, Stegosaurus, Triceratops ve asya fili maketleri yerleştirilmiş. 230 milyon yıl önce ortaya çıkıp 130 milyon yıl önce yok olan bu "korkunç kertenkelelerin" gerçeği ile karşılaşsak çok hoş olmazdı sanırım ama maketler bizim oğlanı çok eğlendirdi. Paraceratherium bilinen en büyük kara memelisi olarak kabul ediliyor ve 2002'de Kırıkkale Gözükızıllı Köyü yakınlarında ilk olarak bir Radius parçası bulunmuş, sonraki buluntular da müzede sergileniyor.
Müzeye girince ilk katta sizi güneş sistemi karşılıyor. Ayrıca görme engelliler için düzenlenmiş bir bölüm, sergi alanı, hediyelik eşya bölümü var. Hediyelik eşya bölümünün çok da çeşitli olduğu söylenemez. 
Birinci katta omurgalılar , omurgasızlar, Türkiye bitki ve hayvanları, bitkiler, prehistorya, mağara sanatı olarak düzenlenmiş bölümler var. Ayrıca ana salonda Maraş Fili, dinozorlar, balinalar  sergileniyor. Maraş Fili 1970'de Maraş Gavur Gölü Bataklığı'nda bulunmuş, yani 3500 yıl evvel bizim memlekette  filler yaşıyormuş :) Erişkini 15 tonu bulan cüce balina Adana Yumurtalık'ta bulunmuş. Sergilenen uzun balina ise 2002'de Yumurtalık sığ sularında ölü bulunup karaya çekilmiş ve temizlenerek müzeye alınmış. 




Ertuğrul bu katta çok eğlendi. Geniş salonda koşturup durdu, Türkiye bitki ve hayvanları bölümünün camekanlarına yapıştı. 


2. kat da bizi mutlu etti, ohhh çeşit çeşit taş taş taş:) Kat sistematik mineraloji, kayaçlar, kristaller ve süs taşları, Türkiye yer altı kaynakları, madencilik tarihi, mağara modeli, Tıbbi jeoloji bölümlerinden oluşuyor. 




Tuz Kristali


Tabiat Tarihi Müzesi ile aynı bahçede karşılıklı "Enerji Parkı" da bulunmakta fakat tadilat nedeniyle kapalı olduğu için bu seferlik gezemedik, bir dahaki sefere inşallah...
Müzedeki 4,5 milyar yıllık bir gezi böyle geçti. Başka bir gezide buluşmak üzere...







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder