Hey Heeeey Hele de Hey Hey...

Bu güne kadar eminim birçok Köroğlu destanı okuyup Cüneyt ARKIN sayesinde bir tane Köroğlu filmi izlemişsinizdir. 


Destanımızın kahramanı da film kahramanımız Fahrettin CÜREKLİBATUR gibi bir mahlas kullanmakta ve halk arasında Köroğlu olarak bilinmekte. En bilinen destanda kahramanımızın asıl adı Ruşen Ali'dir ve babası Bolu Beyi'nin seyisliğini yapmaktadır. Bey Seyis Yusuf'un bulup getirdiği tayı beğenmeyerek gözlerine mil çektirir. Yusuf'un oğlunun intikam alma yemini ve Bolu Beyi ile mücadelesi destanı doğurur. Bunun yanında destanın Bolu Beyinin oğlu ile Köroğlu arasında olduğunu, Kars bölgesinde Kiziroğlu Mustafa Bey ile olduğunu veya daha da doğuya giderek Köroğlunun aslında Azerbaycan da geçtiğini ve Cengizhanın askerlerinden Subuday bahadırın Çin savaşı sırasında bir gözünü kaybetmesi sonucu "Çambullu Köroğlu" lakabını aldığını iddia edenler de vardır.
Gel gelelim bizim destanımıza...


Kahramanlarımız Köroğlu ve Döne uzun zamandır kısılıp kaldıkları Ankara bozkırından bir güz mevsiminde gün doğumuyla ani bir kararla bir kervana katılıp çevirmişler yönlerini Bolu Dağları'na. 

Ankara eşrafı havanın soğuk olması nedeniyle Ayvaz'ın bu yolculuğa çıkmasına razı olmaz ve himayelerine alırlar. Köroğlu ve Bolu Beyi'nin güzeller güzeli kız kardeşi Döne içlerinde Ayvaz'dan ayrı kalmanın burukluğu ve yeni bir yurt keşfetmenin heyecanıyla koyulurlar yola. Yolculukları kervandaki çalgıcıların meşk etmesiyle çok keyifli geçer. Bolu ellerine kadar zahmetsiz bir yolculuk geçiren kahramanlarımız, Bolu ellerinden Yedigöller Yurtuna saparlar. Kapankaya Tepesinde etrafı seyreyler ve doğanın güzelliği onları büyüler. Yoldaki güzellikler ve doğası kahramanlarımızın "keşke hava güzel olaydı da buraya demir atla geleydik" demelerine sebep olur. Yolun büyük kısmını kolaylıkla geçerler amma velakin bir kısmında eşkiyalar yolu kazdıkları için zorlanırlar. Yedigöllere geldiklerinde aslında Yedigöllerin bir Bizans oyunu olduğunu ve gölün birinin kuruduğunu öğrenir ve onlardan önce bölgeye gelenler burayı yurt edinmiş ve çadırlarını kurmuş olduklarını  görürler :)



Şaka bir yana bizim Ayvaz Ertuğrul hasta olması nedeni ile dede ve teyzeye emanet edildi, bir ilk yaşanarak tur ayarlandı. Genelde kendimiz gezer tozarız ama bu defa günübirlik yeme içme hazırlığı yapmaya üşendik. Bir yandan da yol hakkında duyduklarımız yüzünden tura karar kıldık.  Hem iyi hem kötü ettik. Bolu üzerinden Yedigöller Milli Parkı'na anayol sonrası sapan 42 kmlik yol bir yanındaki çalışma nedeni ile iyice daralmış olduğundan, ayrıca virajları yüzünden yorucu idi. Kapankaya seyir terasından gölleri izleyip İncegöl ve Nazlıgöl arasına vardık. 


Giriş ücretli. Kamp ücreti 20TL, balık tutacak iseniz de ki alabalık varmış 20 TL. Göllerde balık gördük fakat cinsini uzaktan kestiremedik. Sola sapıp Sazlıgöl'den başladık geziye. 

Sazlıgöl

Sazlıgöl
Adı üzerinde etrafı sazlık üzeri su mercimeği ile kaplıydı göl. Belli ki pek akıntı yok. Göllerin hepsi üstten ve yer altından bağlantılı. 



İncegöl

Sırası ile İncegöl, Nazlıgöl, Kurugöl (ki gerçekten kuru, sadece yatağı mevcut)görüldü. Bir patikadan bayır aşağı yürüdük. 

Nazlıgöl



Dilek çeşmesinin yanından geçerek şelaleyi gördük. Deringölü de geçip Büyükgöl kıyısında karnımızı sazlı sözlü doyurduk.


Çayımızı da içip Büyükgöl etrafını turladık, kuytuda kaldığı ve güneş almadığı için serin olan Seringölü gördük. 

Büyükgöl

Büyükgöl

Büyükgöl

Büyükgöl

Seringöl
Son olarak da Deringölü turlayıp gruba yeniden katıldık.

Deringöl

Deringöl
Deringöl

Gezi  yayıla yayıla gezen bizler için azıcık hızlı oldu. Bir de çok kalabalıktı,  haftaiçi gelmeli dedik :) Artıyaşam ile gittik, ulaşım yemek gayet iyiydi. Yolda ve yemek esnasında gitar ve klarnet çalarak etrafı şenlendiren 2 arkadaş vardı. Ayrıca rehberimiz Hakan Bey de çok şen şakrak adamdı.



Gelelim güzel yanlara; Yedigölleri görmek için en iyi zaman Ekim sonu Kasım başı deniyor. Söz dinlemekle iyi etmişiz. Sonbaharın nimetlerini sunuyor Yedigöller her yan rengarenk. Sadece fotograf çekmek için gelen bir sürü insan vardı. 





Biz de amatör fotoğraflar çektik. Hatta gezi öncesi sirküler polarize bir filtre bile aldık. 



















Renkler harman olmuş, ne yana baksanız kartpostal kıvamında. Karma orman olunca her tür kendi güzelliğini sergiliyor; kayın, göknar, çam, ladin, ıhlamur... O kadar kalabalıkta görmek mümkün değil tabi ama yaban hayat açısından da oldukça zengin yöre. Tabi ki ormanın olmazsa olmazı mantarlar :)






Hava biraz soğuk, yağmur her an tepenize inebilir. Yerler nemden ötürü kaygan. Ona göre giyim kuşam lazım. Kendi başınıza gelirseniz yeme içme nevalelerinizi yanınızda getirmeniz iyi olur. Market ve lokanta var, fakat pahalı olduğu duyumlarını aldık. Kampçı çoktu, bungalovlar var. Yeni bungalovlar da yapılıyor. 




Havalar ısınınca bir de baharda motorla gidip kamp atacağız.







 






 

Bizden selam olsun Bolu Beyine...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder